Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ekim, 2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Trafik 4/7

Madem korkuyorsun, neden gelip her seferinde en önüne oturuyorsun. Aman kaptan, yaman kaptan. Kolay sanıyorlar İstanbul'da servis sürmeyi. Sabahın köründe başlıyoruz mesaiye. Önce hostes ablalarını alıyorum, sonra çocukları topluyorum. Onları okula yetiştirip, memura gidiyorum. Memurları iş yerine bırakınca kısa bir ara, şimdi de sizi götürüyorum. Tın tın gitsek şu kadın gibi, hangi birisi yetişir.  Şu taksi gibi de gitmemek lazım. Üstüne çıkacak kadının. Araya girsem, bir burnumu sokayım. "Ay kaptan dikkat. Çok kızdı valla taksici." "Şimdi bir şey söylerdim ama bayan var arabada ayıp olur." "Bayan değil, kadın."  

Trafik 3/7

Servisi de olmasa çekilecek dert değil. Vardiyalı çalışmak avantaj gibi görünür insanlara. Herkes işteyken sokaklarda keyfince gezdiğini düşünürler. Oysa insanlar evinde ailesiyle oturup televizyona bakarken sen vardiyada mesai doldurursun. Bayramları, yılbaşlarını hiç saymıyorum. "Aman kaptan" "Korkma ablacığım, kontrol bende." Eminim sendedir. Şu kadın nereye gidiyor acaba? Ne kadar sakin sakin kullanıyor arabasını. 

Trafik 2/7

"Haksız mıyım ama abi, baksana şu bayana. Her sinyal verene yol verirsen biter mi bu yol." Haklısın dememi istiyor. Hatta, elinin hamuruyla direksiyon tutarsan böyle olur işte desem, mest olacak. Karşı çıksam köprüye girmeden indirir mi beni. Taksicilerle olabildiğince az konuşmak en doğrusu. Duymamış gibi yapayım, her zamanki gibi. "Bana mı dedin evladım. Kulaklığımı unutmuşum pek anlamadım." "Bunlar da hep beni buluyor. Bak, iki araba girer araya. Hadi ama ablacığım, biraz daha yaklaş, bir şey olmaz. Telefon mu var şunun elinde. Korkuyorsan çıkma trafiğe." Sıkıştırma şu kadını. Kulaklığı unuttum dedim ama gözlerimde sorun yok. "Evladım, öndeki arabayı sıkıştırma, acelem yok. Sağ salim gidelim, Allah muhafaza bir kaza bela olmasın." "Olmaz olmaz Hacıbaba. Sen takma kafana. Duymuyor ama gözler maşallah kartal gibi."  

Trafik 1/7

Şansıma trafik yok, köprüye kadar "yoğun akıcı" geldik. Dur - kalk trafiği, izleme trafiği, yoğun akıcı... Hepsini bu şehre geldikten sonra öğrendim. İzleme trafiği deyimini radyoda duyduğumda ne olduğunu anlamamıştım. Ters yöndeki kazayı izlemek için yavaşlayanların sebep olduğu trafik olduğunu, yağmurlu bir gün öğrendim.  Peki, haydi geç. Sinyalini vermiş, şeride yanaşmış. Belli ki geçmek istiyor. Buyursun geçsin. Bak şimdi, korna çalıyor arkadaki. Sanki sen hiç şerit değiştirmiyorsun. Neyse Elif, sakinliği korumakta yarar var. Sonra akşam haberlerinde izlersin kendini. 

Hisar 7/7

Zor da olsa çıktım. Haldun'a söylemiyorum ama sonun yaklaştığını hissediyorum. Onca sene birlikte geçtikten sonra tek başına ne yapacak? Kendimden çok onu düşünmem saçma geliyor arkadaşlarıma. Çocuklar uzakta, arada gider yanlarında kalır, erkek adam sığamaz da evlere. Cenaze, vasiyet, tören tüm bunlar için yapılacaklar listesi hazırladım. Şaşırıp kalır, biliyorum. Keşke böyle yalnız bırakıp gidiyor olmasaydım. "Yoruldun mu?" "Yok yok, iyiyim." "Haydi tut elimden."

Hisar 6/7

Hep önünden geçiyorum ama bir gün olsun çıkmadım şu Hisar'a. Acaba kaç paradır girişi? Ne var içeride merak ediyorum. Bir paket sigara olmuş 100 lira. Şu mereti iki gün içmesem bilet parasını biriktirebilirim herhalde. Her zam geldiğinde söz veriyorum kendime, bu kez bırakacağım diye. Sonra, şu hayatta tek keyfim bu diye düşünüp vazgeçiyorum. Keyif, lafın gelişi. Zehir çekiyoruz içimize. Akıllı adam işi değil. Bağımlıyız.  Usta da bırakamıyor. Geçen hafta birbirimize söz verdik. Bırakacağız bu zıkkımı diye. Üç gün sonra, dükkanın önünde gizli gizli içerken gördüm. Yuh olsun sana dedim, üç gün dayanabildin. Sanki sen içmiyor musun demez mi. Fark etmiyor sanmıştım. İki gün içmeyeyim de bilet parasını biriktireyim. Haftaya işe gitmeden geleyim Hisar'a.  

Hisar 5/7

"Zamanında bu Göksu'da kayıklarla gezerlermiş." "Eski romanlarda geçiyordu galiba." "Huzur'da Mümtaz ve Nuran'ın Göksu gezintisi geldi benim aklıma." "Tanpınar'ın romanıydı değil mi?" "Doğru hatırlıyorsun. Hafızan etkilenmedi ne güzel." "Her şeyi hatırlayamıyorum ama gerekli olanlar silinmedi. Öğretmenevi değil mi o uçta görünen?" "Öyle olmalı." "Yemeğimizi orada mı yesek?" "Neden olmasın."   

Hisar 4/7

Kolay olmadı çıkmamız. Hastalık ilerledikçe zorlaşıyor hareket etmesi. Herşeye rağmen kaybetmedi yaşama azmini. Ben olsam çoktan koyuvermiştim kendimi. Elimi hiç bırakmadın diyor bir de. Oysa asıl o bırakmadı benim elimi.  "Deydi ama değil mi? Gençlerin dediği kadar varmış." "Ne iyi ettik de geldik Haldun. Boğaz havası içimi ferahlattı. Fular taktığın iyi olmuş, bu esinti hasta eder." "Dikkat et, üşüdüysen dönelim." "Yok, yok. Onca merdiven çıktık. Bu manzarayı her yönden izlemek istiyorum." Sensiz ne yapacağım ben. Kaç bahar kaldı acaba birlikte geçireceğimiz.  

Hisar 3/7

"Gerçekten dedikleri kadar varmış Haldun.  Evlerine izinsiz girdik diye herhalde, böyle kötü kötü bakıyorlar." "Korkma, onlar da bizden korkuyordur. Bak şuradaki kapıdan geçeceğiz sonra dışarı çıkılıyormuş gençlerin söylediğine göre." "İnerken de aynı merdivenlerden geçeceğiz değil mi?" "Öyledir herhalde. En azından ineceğiz dönüşte." "Deyse bari." "Boğaz işte. Ver elini bana." "Senelerdir bırakmadın elimi." "Sen de benim."

Hisar 2/7

"Ay yok, ben çıkamam o merdivenleri Haldun. Ben bahçede bekleyeyim. Sen çık." "Sen çıkmazsan ben de çıkmam. Manzarayı yukarıdan görsem ne olacak." "Vildan'la gelmiştik seneler önce. Giremediydik, izbeleydi o zamanlar. Ne güzel olmuş." "Öyle gerçekten. Ecdad yadigarı." "Gençler çıkmış, onlara soralım  değer mi diye." "Ne dersiniz gençler, çıkmaya değer mi? Merdivenler gözümüzü korkuttu." "Merdivenler çok ama asıl korkutucu olan güvercinler." "Güvercin mi? Güvercinin nesi korkutucu olabilir?" "Çok fazla güvercin var ama, yuva yapmışlar. Birden uçmaya karar veriyorlar. Neyse, belki sizi korkutmaz ama ben çok korktum."

Hisar 1/7

"Zor ikna oldun ama haklıymışım değil mi?" "Manzarası güzelmiş gerçekten. Onca merdiven çıktık ama değdi." "Eskiden bu yol yokmuş, sonradan açmışlar." "Anlaşılıyor zaten. Yolun iki yanına hisar yapacak değiller ya." "Buradan sonra nereye gitmek istersin?" "İstanbullu olan sensin, sen gezdireceksin. Ankara'ya gelmiş olsan planları ben yapardım." "Haftaya geliyorum bak, şimdiden düşün nerelere götüreceğini." "Seni en sevdiğim yerlere götüreceğim. Bakalım sen de sevecek misin? "Hisar'dan çıkınca Küçüksu'ya yürüyeceğiz. Öğretmenevinin bahçesinde Boğaz'a karşı çayımızı içip motorla karşıya geçeceğiz." "Vay, güzel plan. Uzun mesafeli ilişkiler yürümez diyorlardı bir de." "Bizimki uzun mesafe sayılmaz. Kalplerimiz bir." "Öyle tabi."

Üsküdar 7/7

  "Teyzeciğim siz bakmayın ona. Bence de hepsi aynı." "Değil mi kızım? Gözlüğümü takıp baktım, gene farklı gelmedi bana." "Peki o zaman bunu koyuyorum. Bakalım inene kadar kaç kişi beğenecek?" "Hepsini koy, neden sadece birisini seçiyorsun?" "Teyze doğru söylüyor Tardu." "Peki, sizi mi kıracağım." "Yunus mu şunlar?" "Hani nerede?" "Bak ileride, az önce atladı sanki." "Video çek, sonra editlersin." "Dur çekeyim, belki o post bu posttur." Yunusun postu olmaz evladım, ah bu gençler. Doğayı koruyacak aklı sıra, yunusun postu diyor.

Üsküdar 6/7

"Bir şey mi diyecektin evladım? Kusura bakma, meydanda güvercinlere simit atarken sen yaşlarda bir genç doğanın dengesini bozuyorsun dedi. Şimdi martı beslerken aynı şeyleri duyacağımı düşündüm." "Yok, ben çektiğim fotoğrafları gösterip fikrinizi soracaktım. Geçen radyoda söylüyorlardı, doğaya faydasından çok zararı oluyormuş bu beslemelerin diye, ama boğazda, meydanda atılan iki parça simide gelene kadar neler neler yapılıyor dengeyi bozacak." "Hay ağzına sağlık. Bak işte genç var genç var. Benim aklıma gelmediydi böyle söylemek. Göster bakalım ne çektin?" "Çay fotoğrafları teyzeciğim." "İyi de bunların hepsi aynı değil mi? Gözlüğümü de taktım ama bana aynı geliyor hepsi."

Üsküdar 5/7

"Hangisini koyayım?" "Fark etmez, ikisi de güzel olmuş ama böyle karelerin benzeri o kadar çok ki. Sen trendleri takip edemiyorsun. Artık short zamanı. Fotoğraf out." "Bak bu konuda haklısın. Dur şuradaki teyzeye soralım. Bakıp duruyordu fotoğrafı çekerken. Yalnız görünüyor. Hem hal hatır sormuş oluruz. Babaannemi hatırlattı bana." "Sana aşık olmamın bir nedeni daha, Tardukalbi." "Teyzeciğim merhaba." "Merhaba evladım. Biliyorum, doğanın dengesini bozuyorum." "Nasıl?" "Simitle" "Simit mi bozuk? Bayat simit duydum ama bozuk simit nasıl olur bilemedim." "Bozuk olan simit değil, insanlık." "Tarducuğum teyzeyi rahatsız etmesek mi?"

Üsküdar 4/7

Şimdi denize düşürecek bardağı. Bunlar da yeni çıktı. Otur yerine, iç çayını güzelce. Soğudu zaten o, soğuk çayın ne tadı kalır ki? Neyse yağmur durdu, yoksa çekemezdin öyle. "Bakalım kaç kişi beğenecek?" "Aman Tardu, takipçilerinin hepsi beğense ne olacak?" "Öyle deme, fenomen olunca story başı para alıyolar." "Burada anahtar kelime fenomen. Tardumenden öteye gidemeyeceksin kabul et." "Hep böyle destekle sevgilini." "Dost acı söyler, sevgili en acısını söylermiş." "Devamını duymamıştım bu atasözünün." "O da İpek sözü olsun." "İpek ne eylerse güzel eyler." Gençlik ne güzel şey.

Üsküdar 3/7

"Güvercine simit vermek doğanın dengesini bozuyor. İyilik yapmak istiyorsunuz anlıyorum ama yaptığınız iyilik değil onlar için." "Teyzeciğim size söylüyorum." "Karnı doyuyor hayvanın, nesi kötülük bunun. Hey Allahım her cinsten yaratmışsın. Bugün bu denk geldi." "Biliyorum da söylüyorum. Hoş kime söylüyorum, neyse istediğini yap teyze. Sonra bu doğanın dengesi neden bozuldu diye ağlaşırken hatırlarsın belki beni." "Evladım, sabah sabah meydanın huzurunu bozmak için mi geldin sen? İşin gücün vardır, geç kalma." "Gidiyorum, ama söylediklerim doğru."

Üsküdar 2/7

"Simit kaç para?" "20" "O kadar oldu mu? Sanki daha geçen gün 10 liraydı" "Epeydir almamışsın belli. 15'e satıyorduk, 20 yaptılar en son. Kaç tane istiyorsun?" "Ver iki tane ama şöyle çıtırlarından olsun. Yok yok onu verme, o çok yanmış." "Bu nasıl, ya da en iyisi sen göster istediklerini onları vereyim." "Tamam, bak şu ve onun altındaki iyi. Poşete koyuver sana zahmet. Bozuğum da yok, kusura bakma." "200 lira da bozuk sayılır artık. 10 simit alıyor en büyük paramız. Allah sonumuzu hayretsin, valla nereye gidiyoruz belli değil." "Amin amin."

Üsküdar 1/7

Özlenen yağmurlu günler başladı. Böyle usul usul yağsa, toprak, bitkiler doysa suya. Barajlar iyiden iyiye boşalmış diyordu geçen haberlerde. Hem iyiden iyiye diye olumlu bir söz hem boşalmış diye olumsuz bir ifade, aynı cümlede. Otur sıfır. Edebiyat öğretmenim duysa üzülürdü. Herkesten beklerdim de sen yapınca içime oturdu Asuman derdi kesin. Seneler geçiyor Asuman Hanım. Bak, senin de var artık bedava akbilin. Kimsenin akbil dediği yok gerçi, İstanbul kart diyor herkes ama alışmışım bir kere, benim için hepsi akbil.  Hayat ne garip, öğrenciyken vaktim vardı ama param yoktu, çalışırken param vardı ama vaktim yoktu, şimdi bedava ulaşım kartım var ama halim yok dolaşacak. Gene de iyi yaptım evden çıkmakla. Bir boğaz havası alırım. Boğaziçili öğrenciler için konulmuş diyorlar bu hat. Bu saatte en az öğrenciler kadar boğaz havası almak isteyenlerle doluyor.  

Dönüş 7/7

Check-in saati gelmiş. Valizim kabin içi nasılsa, check-in'i de yaparsam bankoya uğramadan doğrudan geçerim pasaport kontrolüne. Neyse ki sürekli oturumum var Fransa'da. Yurt dışı çıkış harcı da ödemeyeceğim. 1000 lira olmuş geçen gözüme çarptı. 5 çay parası, bu akşamın hesabıyla.  Kemal'i aramasam daha mı iyiydi acaba? Meyhane dedik ama hiç içesim yok. Arayıp iptal etsem ayıp olur çocuğa. Hevesi telefondan belli oluyordu. Asistan maaşıyla rakı sofrasına kaç kez oturabilir? O ne yapıyor acaba? İstanbul'dan uzak durmanın, İstanbul'a onca sene sonra dönmenin sebebi de aynı kişi ve sen bunca gündür ona ulaşmak için hiç bir çaba göstermedin. Ergin Hocam, kendinden kaçamazsın. 

Dönüş 6/7

Bir de benden olacaktı hesap. Paris'te hocasın, öde bir zahmet. Garip bir adam, bir rakı sofrasına oturmadan çözemeyeceğim. Niye çözmek istiyorum, ondan da emin değilim. Konferans öncesi bir şehri gezdir diye bölüm başkanı görev verdiğinde iki bira içmiştik Beşiktaş'ta. İçimi darlamıştı, yok edilgen olmak lazımmış, yok plan yapmazmış. Yalanın daniskası. Sonra CV'sine baktım LinkedIn'de. Baya da yapmışsın işte planlarını. Neden böyle büyük büyük konuşuyorsun.  Bölüm başkanı bugün teşekkür etti koridorda görünce. Ergin çok memnun kalmış İstanbul gezinizden dedi. Ne yalan söyleyeyim, mutlu oldum.  Nereye gitsek acaba? Ev sahibi sayılırım. Rakı sofrası dedi telefonda. Neyse, hele Kadıköy'de buluşalım, konuşuruz nereye gideceğimizi.

Dönüş 5/7

Geçinmenin böylesi zorlu olduğu zamanda bile adamdaki duyarlılık ayakta tutuyor ülkeyi demek ki. Gerçi böylesi insanların sayısı azalıyor. Yeni nesilde yok bu anlayış. Yaşlanıyorsun Ergin Hocam. Nedir bu yeni nesil düşmanlığı. Bak, etrafın cıvıl cıvıl genç dolu. Senelerdir onlarla iç içesin. Üniversitedeki öğrencilerin artık yarı yaşından küçük. Sen üniversitede okurken onlar doğmamıştı bile. Kemal'i aramayı unuttum. Bir hoşcakal demek lazım. O kadar ilgilendi çocuk. "Alo Kemal Hocam." "Ergin Hocam, merhaba. Ben de diyordum konferans bitti Ergin Hocam kayboldu diye. Rahatsız etmek istemediğim için aramamıştım. Özlemişsinizdir İstanbul'u." "Özlemişim doğru, arkadaş eş dost da beni özlemiş. Her günüm dolu geçti, sizinle de bir akşam oturmak kısmet olmadı." "Dönüşünüz yarındı değil mi Hocam. Bu akşam oturalım size de uyarsa?" "Bu akşam, bu akşamla başlayınca cümleye aklıma Zeki Müren geldi." "O zaman dolaşalım bütün meyhaneler...

Dönüş 4/7

"Manzaraya bakmak da mı paralı yoksa?" Bak iyi ki buldum adamı. İçine oturmuş işte. Gülüyor bir yandan ama ettiği lafa bak.  "Abiciğim ben 200 liranı geri vereyim senin. İçim rahat etmedi. 10 çay parasına çay satamam." "Allah aşkına ne geri vermesi. Takılıyorum manzaraya bakmak da mı paralı diye." "Yok yok. Kim kaybetmiş de ben bulayım böyle eli bol müşteriyi. Sen al paranı." "Kalbi temiz bir adamsın belli. Senin için rahatlamayacak anlaşılan geri almazsam ama işin doğrusu ben yarın ayrılıyorum İstanbul'dan. Bir daha ne zaman gelirim Türkiye'ye bilmiyorum. 200 lira 4 euro ediyor, ki onunla bir kahve bile zor içerim. Yani anlayacağın sen bana iyilik yaptın." "Bir bit yeniği var diyordum ama bu aklıma gelmemişti. Neyse, ikna oldum. Hayırlı yolculuklar o zaman sana. Gene gel ama, İstanbul güzel yer." "Kısmet diyelim. Kul plan yapar, felek gülermiş." "Kaderden ötesi yok." "Eyvallah."

Dönüş 3/7

Adama takılayım dedim, iş nereye geldi. Akşam akşam 20 lira yerine 200 lira verdi. Durduk yere günaha mı girdim acaba? Helal et dedim gerçi ama gene de emin olamadım. Geri mi versem, motor yanaşacak birazdan. Kaç bardak dağıttım o da kalmadı aklımda. Üst kattan içen olmadı. Önceki seferlerde sıra altlarına konulan varsa diye bakmak gerek. Motor yanaşmadan konuşsam şu adamla, içim rahat etmeyecek. Belki o da pişman olmuştur 200 lira verdiğine. 10 çay parasına 1 çay içmek içine oturmuştur belki. Neredeydi en son. Manzaraya baktığına göre şu tarafta olmalı. İşte orada, "Abiciğim bir bakar mısın?"

Dönüş 2/7

  "Çay var tost var. Var mı çay isteyen?" Akşam seferlerinde kimse bir şey istemiyor. Sabah iyi kötü iş oluyor ama akşamları boşa dolaşıyorum. Denize dalmış şuradaki adama bir çay vereyim soğumadan. "Çaysız çıkmaz abi bu manzaranın tadı. Kaç şeker olsun?" "E ver bakalım bir çay, bakalım manzara değişecek mi?" "Bu sefer çok özel bir seferdir abi. Tam güneşin battığı vakte denk geldin. Bu tarafta değil asıl manzara, diğer yana geçersen kızıllığı görürsün." "Şekersiz içiyorum, bunları alabilirsin. Ne kadar çay?" "Normalde 20 ama böyle manzaraya eşlik edince 50 alıyorum." "50 yetmez bence al sana 200 lira. İstanbul'daki son boğaz geçişinin şanına yakışsın." "Takılmıştım abi, dur paranın üstünü vereyim." "Ben ciddiyim, anlatacak bir öykün oldu. Adam bir çaya 200 lira verdi diye." "Eyvallah abi. Helal et ama." "Helal olsun."

Dönüş 1/7

İşte geldim, gidiyorum. Hoşcakal kardeşim deniz. Böyle miydi o dizeler. Tam beni anlatıyor. Geldim, konuştum ve dönüyorum. Ne geldiğim günkü heyecan var içimde, ne döneceğimin hüznü. Sen de artık herkes gibisin İstanbul.  Oysa ne hayallerle ümitlerle mutlu olmaktı dileğimiz. Suçlu ne İstanbul ne de benim. Yarın, sensiz olacağım, sen de bensiz.  Eski şarkıların kafamın içinde playlist oluşturmasını maruz kaldığım taksi radyolarına bağlamalı. Hoş hiçbir radyoda duymadım bu şarkıları ama demek ki Türkçe şarkılar arşivimin kapılarının açılması için bir süre Türkçe dinlemek yetiyormuş. İstanbul'a gelirken ne hayal etmiştim ki? Onca sene sonra neyi bulmayı bekliyordum. Kendime karşı dürüst olsam bugün böyle mi olurdu hayatım? Nasıl olmasını istediysen öyle oldu işte. Şimdi isyanın kime?

Caddebostan 7/7

"Biz ilk çaylarımızı içtik. Sen ne istersin? Sıraya gireyim, vakit öğlen olunca kalabalıklaştı burası." "Sen zahmet etme Mehmet. Ben bir şeyler yiyeyim diyorum. Herkes ne isterse ben alayım." "Dur ben de seninle geleyim o zaman." Kalabalıkta başbaşa kalmamız, anca o sırada beklerken olacak. Bu durumu netleştirmezsem içim rahat etmeyecek. Neyse ne, böyle belirsiz kalmasından iyidir.  "Benim de içim kazındı. Neler var ben de bakayım." Hayda, sen de nereden çıktın şimdi. Bir dur iki dakika.  "Elif Hanım menüden seçin siz, boş yere zahmet etmeyin." "Menüden anlaşılmıyor, hem fazla oturmak iyi gelmiyor bana. Harekete alışmışım." "Belli oluyor fiziğinizden. Sırrınızı söyleyin de biz de şu fazlalıklardan kurtulalım." "Sır yok Vildan Hanımcığım. Az ye, çok hareket et. Hem ne fazlalığı, siz de iyisiniz." "Kıyafet seçimi önemli işte, hep söylerim eritemiyorsan saklamayı öğren." "Özlü bir sözmüş, eritem...

Caddebostan 6/7

"Geçenlerde Kadıköy'de yürüyorum adamın birinin bir gence Boğa Heykeli nerede diye sorduğunu duydum. Heykelin iki sokak altında bu soruyu sorunca şüphelendim. Baktım çocuk da şaşırdı. Neyse, çocuk heykelin yerini tarif etti, ben de dedim Elif, işte sana bir fırsat belki de tanışmak için. Ne kaybedeceksin ki, birlikte yürümeyi önerdim." "Hiç senlik bir davranış değil." "Ben de kendime şaşırdım zaten. Dediğin gibi Hülyacığım, hiç benlik değil. Adam akademisyenmiş. 20 senedir İstanbul'a gelmemiş. Yurtdışında yaşıyormuş. Ergin bilmem ne. Engin değil Ergin. Adı değişik diye aklımda kalmış ama soyadını unuttum." "E, sonra. Heykele geldik iki adımda. El sıkıştık ayrıldık." "İşte tam senlik bir davranış. Madem tanıştın, şehri unutmuş bir adam. Deseydin isterseniz rehberlik edeyim size diye." "Bilmem, hiç aklıma gelmedi. O da bir şey demeyince, böyle bir anı olarak kaldı." "Vildan, gel buradayız." "Geldim geldim....

Caddebostan 5/7

"Herkes çay mı içiyor?" "Benimki açık olursa Mehmet, bu ara tansiyonum dengesiz. İsmet tembihledi, çayı açık iç diye." "Selim seninki de açık olsun mu?" "Yok, ama yanına limon koyarlarsa iyi olur." "Elif Hanım siz nasıl istersiniz?" "Ben geleyim size yardım edeyim. Tek tepsiye sığmaz onlar." "Zahmet etmeseydiniz. Kasadaki çocuklar yardım ediyor." "Ne zahmeti canım." "Vildan nerede kaldı? Bir arasak mı Hülya?" "Gelir, gelir. Yer yakın diye geç çıkmıştır." Geçen haftadan sonra nasıl bakacağım yüzüne. Dediğimi duydu mu duymadı mı bilememek ne zor şeymiş. Düşme diye gireyim koluna dedim, belki öyle anlar, hoş neyi anlayacak. Ne düşünceli bir arkadaşsın deyince, gene bilemedim.  Elif, elif gibi ince uzun. Parmağında yüzük yok, kedilerimle yaşıyorum dedi. Belki öldü kocası, belki boşandılar.  "Kedi dışında çocuğunuz var mı Elif Hanım?" "Yok, hiç evlenmedim ben." "Çok ş...

Caddebostan 4/7

"İlahi İsmet Bey. Sana mı kaldı sukutırları şikayet etmek. Pazartesi sabahı yapılacak iş mi? Hem madem şikayet edeceksin ara 153'ü. Yap şikayetini telefonla. Yok, neymiş, yazılı olmadan ciddiye almazlarmış. Demek pazar gününden dilekçesini yazdı. Sabah traşını olup takım elbisesini de giyinmiştir." "Onca senelik arkadaşın olunca bak sanki bizim evdeydin, benim anlatmama gerek kalmadı." "Ben de diyorum İsmet Bey nerede?" "Sizi tanıştırmadım değil mi?" "Yok, ben Mehmet." "Merhaba Mehmet Bey, ben Elif." "Memnun oldum Elif Hanım. Hülya arada bahsederdi sizden. Kedilerin koruyucu meleği bir arkadaşım var diye. Tanışmak bugüne kısmetmiş." "Hülya abartmış. Melek kim ben kim, elimden geldiğince bakıyorum sokaktakilere. 3 tane kızımla da evi paylaşıyoruz." "Maşallah, büyümüşlerdir onlar? Evlenmediler mi hiç, sizinle mi yaşıyorlar?" "Ay alem adamsın Mehmet. Kızım dediği de kedi ayol. Ne evlenmesi, ...