Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Eylül, 2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Caddebostan 3/7

Saat kaç olmuş, güneş tepeye çıktı neredeyse hâlâ yoldayım. Bu şehrin her şeyini seviyorum ama trafiğine alışamadım. Her saat her yer tıkanıyor artık. Eskiden bilirdik neresi kilitlenmiştir diye, oradan uzak dururduk. Şimdi her saat her yer kilit. Neyse ki şu Marmaray ve metrolar var.  Yer yakın diye ağırdan alırsan böyle olur işte Vildan Hanım. Kendime bile itiraf edemesem de aslında Mehmet'le karşılaşmaktan korkuyorum sanırım. Geçen haftadan sonra. Ağzını aradım o kadar, yalnızlık zor dedim, sen tek ben tek dedim ama adam, bu yaştan sonra ne kadar iyi olacağım ki dedi ve kapattı konuyu.  Hoş Moda'da dolaşırken bir garipti tavırları, sanki bir şeye alınmış gibi. Koluma girdi bir ara, elini omzuma koyacaktı sanki, dokunmadan geri çekti. Anlayamadım, ayrılırken de çok hüzünlü bakıyordu. Neyse bugün nasıl davranacak bakalım. Kalabalık buluşmanın yararı, daha rahat izlerim. Hem Hülya da gelecek, bir de ona danışırım. Hemen anlar her şeyi.  Masalar birleştirilmiş bile. Geç ka...

Caddebostan 2/7

"Şu ileride bir adam bize bakıyor. Bahsettiğin Mehmet Bey olmasın?" "Kim, dur bakayım. O galiba ama bu yaşta herkes birbirine benziyor. Seneler geçtikte boylar kısalıyor, kilo azalıyor." "Aman be Hülya, senin aklına uydum geldim. Ne işim olsun benim bu yaştan sonra Ahmetle Mehmetle." "Yaşında ne varmış ayol. 62-63. Orta yaşı yeni geçtin say. Hem bunca sene yalnız yaşadın da ne oldu. Bir de bunu dene." "Kim, ben mi yalnızım. Evde üç tane kızım var, sokaktakileri saymıyorum." "İyi tamam işte Mehmet de sever kedileri, beraber beslersiniz sokaktakileri de. Bu arada doğru tahmin etmişsin. Gelmiş bizim Mehmet." "Bilemedim, eli yüzü düzgünmüş. Fotoğraftakinden iyi görünüyor. Bahsettin değil mi bir arkadaşımla tanıştıracağım diye." "Ay unuttum ben onu tamamen. Kafa mı kaldı bende. Geçen b12'mi ölçtürdüm, düşük çıktı. Dil altından hap verdi doktor, onu almayı da unutuyorum. İsmet de kızıp duruyor." "Sahi o ...

Caddebostan 1/7

Pazartesi sabahlarını çok seviyorum. Herkes işe ve okula yetişme telaşıyla yollara dökülürken balkonumda oturup onları izlemeyi, ardından sabah hengamesi geçip otobüsler biz emeklilere kaldığında, sahile inmeyi, karşı kıyıya bakıp hayaller kurmayı seviyorum. Gene bir pazartesi, gene sahil bize kalmış. Birazdan gelir arkadaşlar. Bu hafta Caddebostan sahilinde buluşacağız diye sözleştiydik.  Bakıyorum Beltur'un bahçesine tanıdık kimse var mı diye? Şu sırtı dönük oturanı Hülya Hanım'a benzettim ama karşısındakini çıkartamadım. Belki de Hülya Hanım değil, bu mesafeden seçmem zor. Hoş saat erken daha, 11 demiştik. Onlar benim gibi uzaktan gelmiyor tabi, gelmiş olabilirler.  Kireçburnu'ndan Caddebostan uzak olur bana dedim ama ikna edemedim. Asuman Hanım, Mehmet Bey sana da değişiklik olur, biz nasıl geldik Sarıyer'e diye sitem etti. Haklılar, kimi Üsküdar'dan kimi Kadıköy'den, Hülya Hanım Bostancı'dan kalkıp geldiler Sarıyer'e.  Bakalım ne haberler birikmiş. ...

Gezinti 7/7

Bu tramvay da tam zamanını buldu geçmek için. Duydu mu acaba soru mu? Bence duydu ve sustu. Ne diyeceğini bilemiyor. Düşünüyor elbette. Doluya koyuyor olmuyor, boşa koyuyor dolmuyor. Mert'i düşünüyordur. Oğlan ne diyecek? Evli barklı adam oysa Mert. Annesinin daha mutlu olmasını istemez mi? Peki benimle daha mı mutlu olur? Bu yaştan sonra, onca sene yalnız yaşamaya alışmış.  "Bir şey mi dedin, tramvay geçince duyamadım." Acaba gerçekten mi duymadı yoksa benim bu aptalca sorumu duymamazlıktan mı geliyor.  Duymadı bence, ama bir daha sormaya cesaret edebilir miyim? Ya duymuşsa ve sessiz kalmanın daha doğru olduğuna karar vermişse. Her şeyin en doğrusunu kadınlar bilir.  Ne güzel bir şarkıdır o, then I spoil it all by saying something stupid like I love you. Neyse ki duymadı.  "Şu İnci Pastanesinden bir şeyler alsak mı diyordum. İdea yerine Moda iskelesine gideriz."

Gezinti 6/7

Anlamazdan mı geliyor, anlamıyor mu? Endişe ettiği bir şeyler mi var? Bunca senedir tanıyoruz birbirimizi, saklı gizli yok aramızda. Doğrudan sorsam. Yok ama şimdi haftada bir de olsa görüyoruz birbirimizi. Yok, bu dostluğu yitiremem.  "Bu kez nerede oturalım?" "İdea'ya yürüsek yorulur musun?" "Yok canım. İyi olur, sen yorulmam diyorsan, yavaş yavaş gideriz. Dönerken ekmek alırım okulun oradan." O ekmeği beraber yesek, olmaz mı? Sabah çayı demlediğinde, tek başına içeceğine birlikte içsek. Şurada kaç kahvaltımız kaldı kim bilir? Artık ayrı evlerde tüketeceğimize kalan ömrümüzü bir arada geçirsek zamanımızı. "Ben diyorum ki, acaba biz, yani sen ve ben, olmaz mı?"

Gezinti 5/7

"Şuradaki tekirle sarmana da verirsek mamalar bitecek."  "İyi yapmışsın üç paket almakla. Başta çok görünmüştü gözüme ama sokaklar kedi dolu." "Sizin evde var mıydı kedi?" "Köydeyken arada eve gelip yemek yiyen kedilerimiz eksik olmazdı. Üniversitede arkadaşlarla tuttuğumuz evde, apartmanın önünde beslediklerimiz oldu. Sonra evlenince eve aldık bir tane, aslında Pamuk yerleşti eve desem daha doğru olur. Epey uzun yaşadı bir kediye göre. Onu kaybedince istemedim. Şimdi sokakta görünce sevmek yetiyor bana. Kemal pek sevmezdi, benim hatrıma seviyormuş gibi yapardı ama sevmediğini anlardım. Senin var mıydı kedin?" "Yok, Sevim'in alerjisi vardı. Bırak eve almayı, kedili arkadaşlarımızın evine bile gittiğinde hapşırmaya başlardı. Rahmetli çok severdi ama işte, kader, sağlığı izin vermiyordu." "Kaç sene oldu kaybedeli?" "8 yıl." "Yalnızlık zor gelmiyor mu sana?" "Yalnız değilim ki, Serpil var, Kerem var, ...

Gezinti 4/7

Ben ne diyeyim size. Yaşlısınız diye ağır miyavlamak da istemiyorum ama güvercine kış demek de nereden çıktı. Doğanın dengesi bu bir yerde. Madem avımı kaçırdınız bari tüylerimi okşayın biraz.  Amca, sen nereye gidiyorsun. Teyzeyi yalnız bırakmasaydın. Dur bakayım, yoksa? Gerçekten mi? Şimdi gözlerim yaşaracak. Hâlâ iyi insanlar var bu dünyada diyorum arkadaşlara. Hele Kadıköy'de.  Markete mi gönderdin amcayı teyzeciğim. Anladığım kadarıyla bana mama almasını söyledin. Keşke sizler de anlayabilseydiniz beni. Kim bilir neler anlatırdık birbirimize. Demek ikinizin de eşleri öldü. Farklı kıtalarda olsa da aynı şehirde yaşıyorsunuz. Beni de alsanız biriniz evine? Havalar güzel şimdi ama soğuyacak eninde sonunda, kışı geçirirdim.

Gezinti 3/4

"Haydi havalan sen de. Canına mı susadım, bak pusuya yatmış bekliyor tekir." "Ne tatlı şeymişsin sen öyle. Bir de konuşuyor baksana, mırmır da mırmır. Güvercin mi avlayacaktın sen? Bu kadar insanın geçtiği sokakta güvercin bekler mi seni? Şu marketten bir mama alıver, sevaptır." "Su alacaktım zaten, kuru mu alayım, yaş mı? Sen de su ister misin?" "İyi olur, küçük paketli bir şey olsun, yaş kuru fark etmez. Yiyorlar hepsini. Kuru varsa, kuru al ama onun bulaşığı daha az oluyor." "Aman da aman, amcanı gönderdim mama almaya. Keşke anlasam ne dediğini. Dilin şişmiş gibi, susmuyorsun hiç. Ben de öyle oluyorum Mehmet'le buluşunca. O evinde tek, ben evimde tek. Kemal Bey göçünce böyle kalıverdim bir başına ya. Sen de yalnız mısın? Mert duysa kızar, anne aynı apartmanda oturuyoruz diye ama işte aynı apartman da olsa dört duvar içinde yalnızım. Üstü kapalı çok söyledim Mehmet'e ama anlamazlıktan geliyor. Bu yaştan sonra ilanı aşk edecek değil...

Gezinti 2/7

Kimsede saygı kalmamış. Hoyratça yürüyorlar. Etrafa dikkat eden yok. Zaten bir sürü gürültü, dikkat dağıtıcı, uyarı şeyler var. Bir de bunlar, sağlarına sollarına bakmadan dümdüz ilerliyorlar. Haliyle kimsecikler kalmıyor ortada. Kimisi zıplayarak, kimisi koşarak, olmadı uçarak kaçıyorlar.  Amca, teyze haydi siz de biraz hızlı yürüyün. Anlıyorum yaşlanmışsınız, yol yokuş, çıkmak zor. Ama bunlar da uzun süre beklemiyor durdukları yerde. Siz şöyle ürkütmeden, kenardan kenardan geçiverin. Yoksa bu macera da geçen seferki gibi bitecek. Geçenlerde tam pusuya yatmıştım, arabanın tekerleğinin kenarındayım. Yerle bir olmuş vücudum. Nefes bile almıyorum neredeyse. O kadar konsantreyim. Bir yandan dikizliyorum bir yandan hesaplıyorum. Ne zaman harekete geçmek en doğrusu, hangi hızla fırlamalıyım yerimden. Ne tarafa doğru kaçmaya çalışır, nerede kıstırabilirim. Tüm olasılıkları gözden geçirdim ve şimdi demeyi beklerken.. "Anne bak, kedi yere yapışmış."

Gezinti 1/7

"Zamanında kadı mı oturuyordu acaba bu köyde, adı bu yüzden mi Kadıköy?" "Hiçbir aklıma gelmemişti. Bilmem, semt isimlerinin hikâyesiyle ilgili bir kitap görmüştüm. Orada yazıyordur." "Kitaba gerek yok, ben sorarım şimdi Çetin'e." "Çetin de kim?" "Ben Çetin diyorum. Daha kolay oluyor. çetcepete mi peçete mi öyle bir şey varmış. Torun gösterdi bana. vatsapa bir şey ekledi. Oraya yazıyorum, söylüyor." "E, sordun mu Çetin'e" "Bir sürü bir şeyler yazdı. Kısaca Kadı yönetiyormuş Osmanlı zamanı. O yüzden Kadı Köy olmuş adı. Eskiden Kalkedon'muş." "Kalkedon'u bildim, Fenerbahçe parkının orada belediyenin tesisinin adı da Kalkedon." "Baksana şunlar anahtarlık mı?" "Senin torun sever, hediye al istersen?" "Sever değil mi?" "Kaçıncı sınıfa gidiyor şimdi?" "11 oldu." "Kocaman olmuş desene. Bu durumda başka bir şey alsan daha iyi. Ne yapsın genç kız...

Kadıköy 7/7

Ruhum gibi rengarenk boyalı merdivenler. Onlardan mı cesaret aldım da tanışalım dedim. Söyleyiverdim adımı. Şimdi "hanımefendi çok memnun oldum ama hızlanmazsak gerçekten geç kalacağım" derse ne diyeceğim. Duymadı mı acaba? Yüzünü bile dönmedi bana. Kibar birisine benziyordu oysa. Ah Elif, durduk yere rezil ettin kendini. Niye rezil olacakmışım ki. Ne yaptım, bugüne kadar yaptıklarımın dışında bir şey yapacağım dedim ve kendimi tanıttım. Sizinle tanışmak istiyorum dedim. Ne var bunda kendini rezil edecek. Daha ne olsun, ne düşünüyor acaba?  Duymamış da olabilir. 50 vardır, belki de daha fazla. Kulağı iyi duymayan o kadar çok ki. Ben de gitsem belki bana da verirler kulaklık. Şimdi o kadar güzellerini yapmışlar ki, hiç belli olmuyor. Belki o da kulak içine takılanlardan kullanıyordur. Bir daha mı söylesem adımı. Sokağın gürültüsünden duyulmamıştır belki.    "Çok memnun oldum Elif Hanım. Ben Ergin."

Kadıköy 6/7

Bu kadın da nereden çıktı? Yok, kendim giderim neden diyemedim. Neyse ki hızlı yürüyor.  "Kusura bakmayın böyle koştur koştur gidiyoruz ama bir randevuya yetişmeye çalışıyorum" "Hızlı yürümeyi seviyorum ben de. Kalabalık sokaklarda kolay olmuyor ama." Hızlı yürümeyi seven hoş bir kadın. Durduk yere yardımcı olmak istedi. Yoksa? "Uzun zamandır gelmedim İstanbul'a. Buralar değişmiş. Yoksa bulurdum. Delikanlı, amca buralar değişmedi dedi ama ben o doğmadan önceki hâlini hatırlıyorum en son." "Nereden baksanız 15 sene olmuş o zaman siz gelmeyeli?" "Aslında 20 seneyi geçti." Laf lafı açacak sanki. Gencin tarifine göre sokaktan dönünce göreceğim heykeli. Mağazanın kepengini ne güzel boyamışlar. "Normalde hiç benlik bir hareket değil ama senelerce benlik hareketler yaptım ve bir de tam tersini yapayım diyorum. Ben Elif. Sizinle tanışmak istiyorum."

Kadıköy 5/7

"Benim balonlarım vardı, onları kimler aldı?" Kaç kişi hatırlıyordur bu şarkıyı? Etraf dershane dolu, çocuklar en fazla 18 - 19 gibi görünüyor. Bu şarkıyı hiç duymamıştır çoğu. Mağazanın kapısını süslemişler, bunların balonları alan olmamış.  Yemeğin ardından yokuş yukarı yürümek iyi geldi. Kim bilir ne hedefleri var bu gençlerin. Mühendis, doktor, öğretmen mi olmak istiyorlar hâlâ? Yoksa bugünlerde yapay zeka uzmanı, yazılımcı mı moda meslekler? Meslekler de değişiyor.  Boğa heykelini mi soruyor adam, yanlış mı duydum acaba?  İki sokak öte oysa.  Hoş adammış. Biraz kel ama hoş bir adam. Dur evladım ben eşlik edeyim beyefendiye desem mi? Hayatın böyle yapsam mı yapmasam mı'larla geçti. Yapmamanın sonuçlarını yaşadın, biliyorsun.  "Pardon, boğa heykelini mi arıyorsunuz? Size eşlik edebilirim."

Kadıköy 4/7

Biraz daha hızlanmam gerek. Yoksa yetişemeyeceğim, ayıp olacak. Gelmeyeli epey değişmiş buralar. Boğa heykelini kime sorsan gösterirler dedim, bu gidişle ben soracağım nere diye. Hatta sorsam mı? "Afedersiniz, Boğa Heykeli'ne en kısa nasıl gidebilirim" "Amca, buradan düz git sola dön, yolun karşısında göreceksin." "Sağolasın, çok değişmiş buralar." "Aslında pek değişmedi ama." "Sen kaç yaşındasın?" "18" "Sen bildiğinden bu yana değişmemiştir ama ben heykeli son gördüğümde sen daha doğmamışsın" "O, amca 18 senede nere aynı kalır ki" "Sen de haklısın" Yaşlandın. İstanbul'u son gördüğünde hayatta olmayanlar dershaneye başlamış.  Bu kadın niye durdu ki acaba?

Kadıköy 3/7

"O tarafta durmayın ama, çok saçma olacak. Hayvanın arkası çıkacak. Gelin böyle boynuzunu tut, öyle çekeyim." "Önü boşalmıyor ki boğanın. En önemli bölümlerinden birisi de bu açıdan bakıldığında görülüyor hem." Bir de pis pis sırıtıyor. Hepiniz mi aynısınız acaba? Hiç büyümeyen ergenler. Kaç yaşına gelmiş, hâlâ aynı ergen şakaları. Git emekli arkadaşlarınla yap o saçma ergen şakaları ama bana yapma.  "Bence boynuzları görülse yeter amca." Adam tutturdu bir fotoğrafımı çek diye. Yalnız, yaşlı diye kıramadım ama böyle garip garip laflar etmeye başlayınca pişman oldum tamam dediğime. Şu fotoğrafını çeksem de kurtulsam.  "Hah, boynuz boşaldı. Haydi amca, sen sağ elinle tut bir boynuzu ben şuradan çekeyim." Abicim, bir dakika durun... "Hayda, sorry, just one photo, after him please." "Yok amca yok, sen boynuzu tutmaya devam et." "Bak, beğendin mi?" "Eline sağlık kızım. Ben demin..." "Neyse amca neyse, dersh...

Kadıköy 2/7

Burada buluşacağız sanırım. "Kadıköy'de Boğa Heykeli diye kime sorsan gösterirler" demişti. Google haritalar olunca, sormama da gerek kalmadı. Elimle koymuş gibi buldum. Bulmasına buldum ama, erken mi geldim acaba?  Saat 12.52, evet biraz erken olmuş. Neyse, etrafa bakarken geçer 8 dakika. Ne çok yabancı var burada. Hoş, kimileri vatandaştır belki de. Heykelin dört bir yanında fotoğraf çektiriyor. Her biri, diğerinin fotoğrafında istenmeyen misafir olarak yer alıyor.  Acaba çok değişti mi? Tanıyabilecek miyiz birbirimizi? "Beni tanımak kolay, saçlarımı biraz dök, kilomu biraz arttır işte yeni ben". Ne güzel tarif etti kendisini. Hep böyle kısa ve net konuşurdu eskiden de. 20 senede ne kadar değişir acaba insan? Kendi kendime düşünürken vakit ilerlemiş, dört dakika kalmış 13'e. Demek ki bu caddelerin birinden buraya doğru yürürken görebilirim kafamı sağa sola çevirsem. Hoş sadece sağa sola çevirmem yetmez, dört farklı yön var buraya doğru gelebileceği.  ...

Kadıköy 1/7

Başkan kim olacak umurumda değil. Şampiyon olalım yeter. İster Saran olsun ister Koç, ligin sonunda ilk sırada yer alalım artık. Kaç sezondur ikinciyiz. Son iki senedir iki takımlı bir lige döndü, bu sene de farklı olmayacak bence. Babama sordum sence kim başkan olmalı diye. O da benimle aynı fikirde, kızım kim şampiyon yapacaksa o olsun diyor. Bir de sen bırak kim başkan olur diye bugün maçta ne yaparız diye soruyor? Zor maç bence. Trabzon'un da bizim de yeni kalecilerimiz var. Bizim yeni transferler uyum sağlayabildi mi acaba? Boğa heykelinin oradan dönsem, çiğ köfteciden bir dürüm alsam ve sonra dershaneye gitsem. En iyisi o olacak. Hem ucuz hem karın doyurucu.  Futbol erkek oyunu diyor Berke. Diyor demesine ama ofsaydın ne olduğunu o kadar anlattım hâlâ tam anlayamamış. Çizerek anlatmam gerek.  Heykelin etrafında ne çok insan var gene.  Bekleyenler, fotoğraf çektirenler...

Bank 7/7

Haftanın ilk günü için iyi bir tempo. İsbike'lara ne oldu acaba? Hoş, yoklukları en çok bize yaradı. Sahilde koşarken bir de bisiklet binmeye çalışanlara dikkat etmek gerekiyordu. Niye kaldırdılar acaba?  İstanbul maratonuna bu kez katılmayı başaracağım sanırım. Zamanlarım iyi. Bir sonraki yarı maraton tam bir prova niteliğinde. Şu sol bileğimdeki ağrıyı göstermem gerek.  Ablacığım bankta oturuyorsun, neden ayağını uzatıyorsun öyle. Bir şeyler diyor galiba. Bana mı sesleniyor acaba? Dış sesi kesen kulaklıklar iyi ama böyle handikapları var.  Neyse, oğluna sallanmayı öğretiyormuş. O oltayı atacak mısın amcacığım. Ona göre geçeceğim arkandan. Yok, topluyor galiba. Kova boş. Evde azarı işitecek hanımdan. Hoş, kıyamazlar şimdi ona. Epey varmış yaşı. Yaklaşınca fark ettim.  Boğazın esintisine karşı koşmanın keyfi bir başka. Umarım maratonu tamamlayabilirim. Sol bilek bir sürpriz çıkarmazsa.

Bank 6/7

Okuldan çıkmış belli bu çocuk. Kim bilir ne planları vardır şimdi gelecekle ilgili. Kaçıncı sınıf acaba? Fırından almış taze turtalarını, kahveyle Boğaz manzarasını izliyor.  Anne, oğlunu parka getirmiş. Öne doğru giderken ayakları uzatacaksın, geriye giderken toplayacaksın diye anlatıyor. Yorulmuş belli ki. O da uzatmış ayaklarını, salıncakta değil gerçi, komşu bankta. İleride boş kovasıyla amca, kısmetsiz bir avın ardından evine dönmeye hazırlanıyor. Belki balık bahane, sokağa çıkmak istemiş.  Kadir'i beklerken gördüklerimden kısa öyküler yazsam tutar mı? İnsanlar okur mu? Kimse bir şey okumuyor ki artık. Varsa yoksa bir sonraki videoyu kaydırmak. Parmakları nasır tutacak gençlerin.  Bu trafik levhası ne anlama geliyor acaba? Ağaçların altına park etmeyin, kuşlar arabanızı pisletir mi yoksa?

Bank 5/7

Akşamüstünün kısmeti başka olur dediler geldim attım oltamı ama bu saate kadar tuttuğum bir şey olmadı. Balıklar da akıllandı galiba. Bir ben akıllanmadım. Evde boş oturmaktan iyidir gene de sahilde boş durmak. Gelene geçene bakıp hayallere dalmak.  Koltuğun üzerindeki minder gibi hissediyorum kendimi bazen. Elimde uzaktan kumanda, ekrana bakıyorum saatlerce. Televizyon izlemiyorum, izlemek denmez yaptığıma. Ekrana bakıyorum sadece. Minderle pek farkımız yok. O da yanımda durup aynı şeyi yapıyor.  Hayatımın bu son senelerini böyle geçireceğimi düşünmezdim. Serpil kızıp duruyor. Bir şeyler yapmalıymışım. Kendi çok şey yapmış gibi. Hikmet'le buluşacaklardı belki onlar da gelmiştir sahile. "Babamı yalnız bırakamam" diye gitmedi adamla. Sanki ben küçük çocukmuşum gibi. Bahane etti beni.  Bugün kısmetim yokmuş, yavaş yavaş dönmek gerek eve. Minderim özlemiştir. 

Bank 4/7

Her söylediğimden bir anlam çıkartması iyiye işaret mi bilemedim. Hareket halinde olmayı sevdiğimi söylemek nasıl bir laf sokmadır anlayamadım. Onca sene sonra buluşmuşuz eski günlerden konuşmak varken yok yere tartışmak ne kadar da gereksiz.  "Eski günlere bir gönderme değildi diye ne kadar dil döksem de inanmayacaksın anlaşılan." "Bilmiyorum neye inanacağımı. Neden görüşmek istedin peki?"  Güzel soru. Ne cevap vereceksin iyi düşün ama. Sormaya alışmışsın sen, haydi şimdi masanın öbür tarafındasın Hocam. Öğrencilerin neler hissediyormuş anla şimdi.  "Özledim seni." "Hiç değişmemişsin. Hep aynı kaçamak yanıtlar." "Özlemenin nesi kaçamak?" Sen de hiç değişmemişsin. Aynı keskinlik ya var ya yok. Ne diye aradım ki, o zaman olmayan bugün mü olacak sanki. 

Bank 3/7

"Anne, beni sallar mısın?" "Kendin sallanmayı öğren artık Arda. Çok kolay bak hem daha da keyifli. Öne doğru giderken ayaklarını uzatacaksın, geriye doğru giderken toplayacaksın. Bir kaç tur sonrasında nasıl hızlandığına sen de şaşarsın." "Ama sen sallayınca daha kolay oluyor" Kendin sallansan da ben de şu bankta oturup iki dakika ayaklarımı uzatsam olmaz mı kuzucuk. Kocaman çocuk oldun hâlâ anne de anne. Müge doğru söylüyor. Çocuğun her dediğini yapmamak gerek. Bir iki mızıldanır sonra kendi işini kendi görmeyi öğrenir.  "Haydi bak ben buradan izliyorum seni." Yapacak galiba.  "Yok bak, ileri giderken ayaklarını iyice uzatacaksın." İleri giderken ayakları uzatmak gerek. İyice ilerleyebilmek için kolları da uzatmalı insan. Sadece salıncakta değil, hayatın her anında, ilerlemek için uzatmalı insan kollarını, ayaklarını.  Sahil bizlere kalmış. Günün bu saati, ev hanımları, emekliler, işten kaçanlar, okuldan çıkanlar bir de bu iki orta yaş...

Bank 2/7

Yaz tatilinin bittiğine inanamıyorum. Neler planlamıştım Haziran ayında. Haydi Haziran'ın boş geçmesini anlayabilirim, zaten ayın sonuna gelmiştik neredeyse okul kapandığında ama koskoca Temmuz ve Ağustos geçti ve ben planladığım şeylerin hiçbirisini yapamadım. Güya AYT, TYT kampına girecektim. Hiç Insta'ya, Youtube Shorts'a takılmayacaktım. Sabah erken kalkıp Kireçburnu sahilinde koşacaktım.  Okulun ilk günün akşamında sahilde tek başıma dolaşırken geçmiş yazın pişmanlıklarında kaybolmak pek banal. Babamın söylediği gibi "geçmiş geçmişte kaldı, geleceğe bakmalı insan".  Fırından bir şeyler alsaydım keşke. Şu bankta oturup yerdim martılarla birlikte. Aslında uzak sayılmaz, dönüp almak için. Hem bu saatte banklar dolmaz daha. Sahilde benim gibi yürüyüşe gelmiş bir çift var sadece. Onlar da sohbet mi ediyor, tartışıyor mu belli değil. 

Bank 1/7

  "Leyla ile Mecnun'u sever miydin?" "TRT'de yayınlandığında hiç izlememiştim ama seneler sonra Youtube'da keşfettiğim bir dizi oldu. Bu semtte çekmişler değil mi?" "Tam onu diyecektim. O zamanlar üçüncü köprü yapılmamış, buradan bakınca enginlere açılan bir boşluk manzarası var sadece." Sohbetini özlemişim. İlk tanıştığımız günlerde de hiç sıkılmazdık konuşurken. Herkesle böyle olmuyor. Uzun suskunluklar giriyor araya. E, daha daha nasılsınlar, işte böyleler, bir koşturmacadır gidiyorlar ve hayırlısı ile bağlanan cümleler... "Oturalım mı yürümeyi mi tercih edersin?" "Bence yürüyelim, hava çok güzel. Hafif esinti de var." "Yürümeyi seviyorsun hâlâ." "Hareket halinde olmayı seviyorum desek daha doğru." Ben mi suçlu oldum şimdi. Onu mu kastetti acaba? Sen istiyorsun diye kurulu düzenimi bozup bilinmeze mi yelken açsaydım. Hareket halinde olmayı seviyormuş.

Vapurda 7/7

Sıra bu akşam her zamankinden daha yavaş ilerliyor. Neyse ki Oyku7.blogspot.com 'da gene sürükleyici bir öykü paylaşılmış. Tam ben diyecektim “bir kahve bir de çay al, adam hangisini isterse onu verirsin” diye, neyse ki akıl edebildi. Hocasına kalsaydık işimiz uzundu daha. Adam sanki duymuyor. Gözünü dikmiş kahvesini soğutan kadına.  Aman Allahım, bu nasıl bir dalga böyle durduk yere. Ne oldu, gemi mi geçti, ne acayip sarsıldık. Çaylar, kahveler yerlere saçıldı. Neyse ki daha sipariş bile verememiştim. Kadın savruldu, Hoca'nın üstüne düştü. Göz göze geldiler; nefesleri kesilmiş gibi. “Ergin?” Kadının sesi titrek, ama keskin çıkıverdi. “Hah… pardon,” dedi Hoca, kelime ağzında takıldı. Gözleri kadının bakışlarında kayboldu. Vapur tekrar düzeldi. Masalarda devrilen kahve ve çay hâlâ parıldıyor, köpükler yavaşça sönüyordu. Yolcular işlerine döndü; kısa kaos, küçük ama derin izler bıraktı. Kadıköy iskelesine yaklaşırken, Boğaz’ın serin rüzgârı ve akşam ışıkları her şeyi olduğ...

Vapurda 6/7

Vapur hafifçe sallanıyor, İstanbul’un ışıkları suya düşerken düşüncelerim kendi başına dolaşıyor. Hayat da öyle değil mi zaten? Bir plan yaparsın, saatini ayarlarsın, ama rüzgâr, dalga, bir anlık tesadüf her şeyi alt üst eder. Kimseyi suçlamamak lazım; sadece akışa bırakmak. Yanımda Kemal bir şeyler söylüyor, ama ben kendi sessizliğimdeyim. Gözlerim bir yöne kayıyor; tanıdık bir yüz mü, yoksa sadece geçmişin gölgesi mi, bilemiyorum. Zaman tuhaf bir şekilde yoğunlaşıyor, rüzgâr ve suyun uğultusu birer fon müziği gibi. “Plan yapmayı sevmem,” diye geçiriyorum içimden. “Plan yapsan da işler başka türlü gider, yapmasan da.” Belki de bazı şeylerin anlamı yoktur. Belki bazı bakışlar, sadece hissedilir, adı konmaz. Kemal tekrar soruyor: “Hocam, çay mı kahve mi?” Sesi uzaklaşıyor, ben hâlâ bakışların etkisindeyim. İçimde eski bir tanıdıklık hissi var, ama ne kadar güvenilir, bilmiyorum. Belki sadece geçmişin yankısı. Belki de hiçbir anlamı yok. Derin bir nefes alıyorum. Vapur, diğer yolcula...

Vapurda 5/7

  "Hocam çay mı kahve mi?" Tanıdığı birisi mi acaba? Dönüp bakması yakışıksız oldu bence. Okulun davetlisi olarak gelince birisinin ilgilenmesi gerek diye düşündü bölüm başkanı. Herkes yaz tatilinde, iş bana düştü. Oysa hiç sevmem böyle işleri.  "Çay, yok yok kahve" Garip, o kendinden emin tavırlarla konuşan Hoca gitmiş yerine ne içeceğini bilemeyen biri gelmiş.  "Siz bize bir çay bir de kahve verin. Artık Hocam hangisini isterse" Büfe çalışanları alışkın sanırım, bu kararsız müşterilere. Gene de adam sanki biraz gerildi.  "Şöyle geçelim mi Hocam, siparişler hazırlanırken." "Olur olur, ne diyorduk?" "Kaç yıl oldu Hocam İstanbul'a gelmeyeli? "20 yıl olmuştur. Arada memlekete giderken İstanbul'dan aktarma yaptım ama havaalanından çıkmadım. Onlar sayılmaz sanırım." Sohbet açmak da kolay olmuyor. Şimdi meraklı biri gibi sorsam seni şehirden uzak tutan neydi diye? Garip kaçar mı acaba? Anlatmak istiyor da benim sormamı...

Vapurda 4/7

"Bir sade Türk kahvesi var. Sodayı veriyorum ben." "Tamamdır, bir sade Türk kahvesi hazırlıyorum hemen." Sabahtan akşama çay doldur, kahve yap, tost at makineye... Dışardan bakanlar diyordur ne güzel, Boğaz'ın bir o yakasındasın bir bu yakasında. Kıtalar arasında seyahatle geçiyor ömrün. Gel bir de bana sor. İlk başladığımda hatırlıyorum, karaya indiğimde bile sallanırdı yer. Alışana kadar ne zorluklar çektim.  "Kahveniz hazır hanımefendi." "Bir çay bir de sade Türk kahvesi var." "Çayı koyuyorum hemen, kahve az sonra hazır." Kahveyi koydum ve seslendim ama kadın duymadı sanırım. Büyülenmiş gibi bakıyor adama. Tanıyor olmalı, böylesine dikkatli baktığına göre. Adam pek oralı gibi değil ama o da fark etti kadının bakışını.  "Kahveniz soğuyacak."

Vapurda 3/7

Bu akşam büfenin müşterisi çok değil. Oysa vapur her zamanki gibi kalabalık. İnsanlarda çaya kahveye verecek para bile kalmadı. Şu son zamdan sonra, çay - kahve de lüks tüketime girdi demek ki. Neyse müdavimlerimiz hiç boş bırakmıyor bizi.  Hep yorgun yüzüyle gelen şu kadın. Sıranın başında bu akşam. Aslında ne alacağını adım gibi biliyorum ama gene de sorayım. "Buyurun" " İyi akşamlar, Türk kahvesi ve sade soda alabilir miyim?" Her akşam aynı sipariş ama bu kez kahvenin nasıl olacağını söylemedi. Belki fikrini değiştirmiştir sormak lazım. "Kahve de sade mi olsun?" "Evet, lütfen. Kusura bakmayın, söylemeyi unuttum." Ne kadar kibar bir kadın. Böyle incelikler kalmadı artık. Keşke herkes sizin gibi kibar olsa diyeceğim ama yanlış anlar diye içime söylüyorum tüm bunları.  "Ne kusuru. Tutarı görünce kartınızı okutabilirsiniz." "Teşekkürler." "Bir sade Türk kahvesi var. Sodayı veriyorum ben." Sıran gelmiş sen dönüp kadına...

Vapurda 2/7

"Büyük beklentiler içerisine girmediğinizde, hayatın size verdikleriyle mutlu olmasını öğreniyor insan." "Çok edilgen bir yaklaşım değil mi ama Hocam?" "Hayatın karmaşıklığını çözmeye kalkışmak, planlar yapıp beklentiler içine girmek bana haddini aşmak gibi geliyor. Eğer söylediğimi edilgenlik olarak görüyorsan, yapacak bir şey yok. Yaşasın edilgenlik." "Lafa daldık vapuru kaçıracağız, haydi daha yürümemiz lazım iskeleye kadar." "Meydana karşı oturmayalı seneler oluyor. Bir sonrakine bineriz ya da vapur yerine motora binelim, hem daha yakın değil mi?" "Seçeneğim varsa vapur diyenlerdenim ben Hocam." "Peki Kemal, kırmayayım seni. Hesap bende ama." "Aman Hocam, onca sene sonra gelmişsiniz İstanbul'a. Hesabın lafı mı olur."  "Meydanın yeni düzenlemesi iyi olmuş. Eskiden keşmekeşti burası. Otobüsler, minibüsler, yürüyecek yol bulunmazdı." "Bence de iyi oldu böylesi. Trafik sıkışıyor, ama eski...