Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Eylül, 2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Bank 7/7

Haftanın ilk günü için iyi bir tempo. İsbike'lara ne oldu acaba? Hoş, yoklukları en çok bize yaradı. Sahilde koşarken bir de bisiklet binmeye çalışanlara dikkat etmek gerekiyordu. Niye kaldırdılar acaba?  İstanbul maratonuna bu kez katılmayı başaracağım sanırım. Zamanlarım iyi. Bir sonraki yarı maraton tam bir prova niteliğinde. Şu sol bileğimdeki ağrıyı göstermem gerek.  Ablacığım bankta oturuyorsun, neden ayağını uzatıyorsun öyle. Bir şeyler diyor galiba. Bana mı sesleniyor acaba? Dış sesi kesen kulaklıklar iyi ama böyle handikapları var.  Neyse, oğluna sallanmayı öğretiyormuş. O oltayı atacak mısın amcacığım. Ona göre geçeceğim arkandan. Yok, topluyor galiba. Kova boş. Evde azarı işitecek hanımdan. Hoş, kıyamazlar şimdi ona. Epey varmış yaşı. Yaklaşınca fark ettim.  Boğazın esintisine karşı koşmanın keyfi bir başka. Umarım maratonu tamamlayabilirim. Sol bilek bir sürpriz çıkarmazsa.

Bank 6/7

Okuldan çıkmış belli bu çocuk. Kim bilir ne planları vardır şimdi gelecekle ilgili. Kaçıncı sınıf acaba? Fırından almış taze turtalarını, kahveyle Boğaz manzarasını izliyor.  Anne, oğlunu parka getirmiş. Öne doğru giderken ayakları uzatacaksın, geriye giderken toplayacaksın diye anlatıyor. Yorulmuş belli ki. O da uzatmış ayaklarını, salıncakta değil gerçi, komşu bankta. İleride boş kovasıyla amca, kısmetsiz bir avın ardından evine dönmeye hazırlanıyor. Belki balık bahane, sokağa çıkmak istemiş.  Kadir'i beklerken gördüklerimden kısa öyküler yazsam tutar mı? İnsanlar okur mu? Kimse bir şey okumuyor ki artık. Varsa yoksa bir sonraki videoyu kaydırmak. Parmakları nasır tutacak gençlerin.  Bu trafik levhası ne anlama geliyor acaba? Ağaçların altına park etmeyin, kuşlar arabanızı pisletir mi yoksa?

Bank 5/7

Akşamüstünün kısmeti başka olur dediler geldim attım oltamı ama bu saate kadar tuttuğum bir şey olmadı. Balıklar da akıllandı galiba. Bir ben akıllanmadım. Evde boş oturmaktan iyidir gene de sahilde boş durmak. Gelene geçene bakıp hayallere dalmak.  Koltuğun üzerindeki minder gibi hissediyorum kendimi bazen. Elimde uzaktan kumanda, ekrana bakıyorum saatlerce. Televizyon izlemiyorum, izlemek denmez yaptığıma. Ekrana bakıyorum sadece. Minderle pek farkımız yok. O da yanımda durup aynı şeyi yapıyor.  Hayatımın bu son senelerini böyle geçireceğimi düşünmezdim. Serpil kızıp duruyor. Bir şeyler yapmalıymışım. Kendi çok şey yapmış gibi. Hikmet'le buluşacaklardı belki onlar da gelmiştir sahile. "Babamı yalnız bırakamam" diye gitmedi adamla. Sanki ben küçük çocukmuşum gibi. Bahane etti beni.  Bugün kısmetim yokmuş, yavaş yavaş dönmek gerek eve. Minderim özlemiştir. 

Bank 4/7

Her söylediğimden bir anlam çıkartması iyiye işaret mi bilemedim. Hareket halinde olmayı sevdiğimi söylemek nasıl bir laf sokmadır anlayamadım. Onca sene sonra buluşmuşuz eski günlerden konuşmak varken yok yere tartışmak ne kadar da gereksiz.  "Eski günlere bir gönderme değildi diye ne kadar dil döksem de inanmayacaksın anlaşılan." "Bilmiyorum neye inanacağımı. Neden görüşmek istedin peki?"  Güzel soru. Ne cevap vereceksin iyi düşün ama. Sormaya alışmışsın sen, haydi şimdi masanın öbür tarafındasın Hocam. Öğrencilerin neler hissediyormuş anla şimdi.  "Özledim seni." "Hiç değişmemişsin. Hep aynı kaçamak yanıtlar." "Özlemenin nesi kaçamak?" Sen de hiç değişmemişsin. Aynı keskinlik ya var ya yok. Ne diye aradım ki, o zaman olmayan bugün mü olacak sanki. 

Bank 3/7

"Anne, beni sallar mısın?" "Kendin sallanmayı öğren artık Arda. Çok kolay bak hem daha da keyifli. Öne doğru giderken ayaklarını uzatacaksın, geriye doğru giderken toplayacaksın. Bir kaç tur sonrasında nasıl hızlandığına sen de şaşarsın." "Ama sen sallayınca daha kolay oluyor" Kendin sallansan da ben de şu bankta oturup iki dakika ayaklarımı uzatsam olmaz mı kuzucuk. Kocaman çocuk oldun hâlâ anne de anne. Müge doğru söylüyor. Çocuğun her dediğini yapmamak gerek. Bir iki mızıldanır sonra kendi işini kendi görmeyi öğrenir.  "Haydi bak ben buradan izliyorum seni." Yapacak galiba.  "Yok bak, ileri giderken ayaklarını iyice uzatacaksın." İleri giderken ayakları uzatmak gerek. İyice ilerleyebilmek için kolları da uzatmalı insan. Sadece salıncakta değil, hayatın her anında, ilerlemek için uzatmalı insan kollarını, ayaklarını.  Sahil bizlere kalmış. Günün bu saati, ev hanımları, emekliler, işten kaçanlar, okuldan çıkanlar bir de bu iki orta yaş...

Bank 2/7

Yaz tatilinin bittiğine inanamıyorum. Neler planlamıştım Haziran ayında. Haydi Haziran'ın boş geçmesini anlayabilirim, zaten ayın sonuna gelmiştik neredeyse okul kapandığında ama koskoca Temmuz ve Ağustos geçti ve ben planladığım şeylerin hiçbirisini yapamadım. Güya AYT, TYT kampına girecektim. Hiç Insta'ya, Youtube Shorts'a takılmayacaktım. Sabah erken kalkıp Kireçburnu sahilinde koşacaktım.  Okulun ilk günün akşamında sahilde tek başıma dolaşırken geçmiş yazın pişmanlıklarında kaybolmak pek banal. Babamın söylediği gibi "geçmiş geçmişte kaldı, geleceğe bakmalı insan".  Fırından bir şeyler alsaydım keşke. Şu bankta oturup yerdim martılarla birlikte. Aslında uzak sayılmaz, dönüp almak için. Hem bu saatte banklar dolmaz daha. Sahilde benim gibi yürüyüşe gelmiş bir çift var sadece. Onlar da sohbet mi ediyor, tartışıyor mu belli değil. 

Bank 1/7

  "Leyla ile Mecnun'u sever miydin?" "TRT'de yayınlandığında hiç izlememiştim ama seneler sonra Youtube'da keşfettiğim bir dizi oldu. Bu semtte çekmişler değil mi?" "Tam onu diyecektim. O zamanlar üçüncü köprü yapılmamış, buradan bakınca enginlere açılan bir boşluk manzarası var sadece." Sohbetini özlemişim. İlk tanıştığımız günlerde de hiç sıkılmazdık konuşurken. Herkesle böyle olmuyor. Uzun suskunluklar giriyor araya. E, daha daha nasılsınlar, işte böyleler, bir koşturmacadır gidiyorlar ve hayırlısı ile bağlanan cümleler... "Oturalım mı yürümeyi mi tercih edersin?" "Bence yürüyelim, hava çok güzel. Hafif esinti de var." "Yürümeyi seviyorsun hâlâ." "Hareket halinde olmayı seviyorum desek daha doğru." Ben mi suçlu oldum şimdi. Onu mu kastetti acaba? Sen istiyorsun diye kurulu düzenimi bozup bilinmeze mi yelken açsaydım. Hareket halinde olmayı seviyormuş.

Vapurda 7/7

Sıra bu akşam her zamankinden daha yavaş ilerliyor. Neyse ki Oyku7.blogspot.com 'da gene sürükleyici bir öykü paylaşılmış. Tam ben diyecektim “bir kahve bir de çay al, adam hangisini isterse onu verirsin” diye, neyse ki akıl edebildi. Hocasına kalsaydık işimiz uzundu daha. Adam sanki duymuyor. Gözünü dikmiş kahvesini soğutan kadına.  Aman Allahım, bu nasıl bir dalga böyle durduk yere. Ne oldu, gemi mi geçti, ne acayip sarsıldık. Çaylar, kahveler yerlere saçıldı. Neyse ki daha sipariş bile verememiştim. Kadın savruldu, Hoca'nın üstüne düştü. Göz göze geldiler; nefesleri kesilmiş gibi. “Ergin?” Kadının sesi titrek, ama keskin çıkıverdi. “Hah… pardon,” dedi Hoca, kelime ağzında takıldı. Gözleri kadının bakışlarında kayboldu. Vapur tekrar düzeldi. Masalarda devrilen kahve ve çay hâlâ parıldıyor, köpükler yavaşça sönüyordu. Yolcular işlerine döndü; kısa kaos, küçük ama derin izler bıraktı. Kadıköy iskelesine yaklaşırken, Boğaz’ın serin rüzgârı ve akşam ışıkları her şeyi olduğ...

Vapurda 6/7

Vapur hafifçe sallanıyor, İstanbul’un ışıkları suya düşerken düşüncelerim kendi başına dolaşıyor. Hayat da öyle değil mi zaten? Bir plan yaparsın, saatini ayarlarsın, ama rüzgâr, dalga, bir anlık tesadüf her şeyi alt üst eder. Kimseyi suçlamamak lazım; sadece akışa bırakmak. Yanımda Kemal bir şeyler söylüyor, ama ben kendi sessizliğimdeyim. Gözlerim bir yöne kayıyor; tanıdık bir yüz mü, yoksa sadece geçmişin gölgesi mi, bilemiyorum. Zaman tuhaf bir şekilde yoğunlaşıyor, rüzgâr ve suyun uğultusu birer fon müziği gibi. “Plan yapmayı sevmem,” diye geçiriyorum içimden. “Plan yapsan da işler başka türlü gider, yapmasan da.” Belki de bazı şeylerin anlamı yoktur. Belki bazı bakışlar, sadece hissedilir, adı konmaz. Kemal tekrar soruyor: “Hocam, çay mı kahve mi?” Sesi uzaklaşıyor, ben hâlâ bakışların etkisindeyim. İçimde eski bir tanıdıklık hissi var, ama ne kadar güvenilir, bilmiyorum. Belki sadece geçmişin yankısı. Belki de hiçbir anlamı yok. Derin bir nefes alıyorum. Vapur, diğer yolcula...

Vapurda 5/7

  "Hocam çay mı kahve mi?" Tanıdığı birisi mi acaba? Dönüp bakması yakışıksız oldu bence. Okulun davetlisi olarak gelince birisinin ilgilenmesi gerek diye düşündü bölüm başkanı. Herkes yaz tatilinde, iş bana düştü. Oysa hiç sevmem böyle işleri.  "Çay, yok yok kahve" Garip, o kendinden emin tavırlarla konuşan Hoca gitmiş yerine ne içeceğini bilemeyen biri gelmiş.  "Siz bize bir çay bir de kahve verin. Artık Hocam hangisini isterse" Büfe çalışanları alışkın sanırım, bu kararsız müşterilere. Gene de adam sanki biraz gerildi.  "Şöyle geçelim mi Hocam, siparişler hazırlanırken." "Olur olur, ne diyorduk?" "Kaç yıl oldu Hocam İstanbul'a gelmeyeli? "20 yıl olmuştur. Arada memlekete giderken İstanbul'dan aktarma yaptım ama havaalanından çıkmadım. Onlar sayılmaz sanırım." Sohbet açmak da kolay olmuyor. Şimdi meraklı biri gibi sorsam seni şehirden uzak tutan neydi diye? Garip kaçar mı acaba? Anlatmak istiyor da benim sormamı...

Vapurda 4/7

"Bir sade Türk kahvesi var. Sodayı veriyorum ben." "Tamamdır, bir sade Türk kahvesi hazırlıyorum hemen." Sabahtan akşama çay doldur, kahve yap, tost at makineye... Dışardan bakanlar diyordur ne güzel, Boğaz'ın bir o yakasındasın bir bu yakasında. Kıtalar arasında seyahatle geçiyor ömrün. Gel bir de bana sor. İlk başladığımda hatırlıyorum, karaya indiğimde bile sallanırdı yer. Alışana kadar ne zorluklar çektim.  "Kahveniz hazır hanımefendi." "Bir çay bir de sade Türk kahvesi var." "Çayı koyuyorum hemen, kahve az sonra hazır." Kahveyi koydum ve seslendim ama kadın duymadı sanırım. Büyülenmiş gibi bakıyor adama. Tanıyor olmalı, böylesine dikkatli baktığına göre. Adam pek oralı gibi değil ama o da fark etti kadının bakışını.  "Kahveniz soğuyacak."

Vapurda 3/7

Bu akşam büfenin müşterisi çok değil. Oysa vapur her zamanki gibi kalabalık. İnsanlarda çaya kahveye verecek para bile kalmadı. Şu son zamdan sonra, çay - kahve de lüks tüketime girdi demek ki. Neyse müdavimlerimiz hiç boş bırakmıyor bizi.  Hep yorgun yüzüyle gelen şu kadın. Sıranın başında bu akşam. Aslında ne alacağını adım gibi biliyorum ama gene de sorayım. "Buyurun" " İyi akşamlar, Türk kahvesi ve sade soda alabilir miyim?" Her akşam aynı sipariş ama bu kez kahvenin nasıl olacağını söylemedi. Belki fikrini değiştirmiştir sormak lazım. "Kahve de sade mi olsun?" "Evet, lütfen. Kusura bakmayın, söylemeyi unuttum." Ne kadar kibar bir kadın. Böyle incelikler kalmadı artık. Keşke herkes sizin gibi kibar olsa diyeceğim ama yanlış anlar diye içime söylüyorum tüm bunları.  "Ne kusuru. Tutarı görünce kartınızı okutabilirsiniz." "Teşekkürler." "Bir sade Türk kahvesi var. Sodayı veriyorum ben." Sıran gelmiş sen dönüp kadına...

Vapurda 2/7

"Büyük beklentiler içerisine girmediğinizde, hayatın size verdikleriyle mutlu olmasını öğreniyor insan." "Çok edilgen bir yaklaşım değil mi ama Hocam?" "Hayatın karmaşıklığını çözmeye kalkışmak, planlar yapıp beklentiler içine girmek bana haddini aşmak gibi geliyor. Eğer söylediğimi edilgenlik olarak görüyorsan, yapacak bir şey yok. Yaşasın edilgenlik." "Lafa daldık vapuru kaçıracağız, haydi daha yürümemiz lazım iskeleye kadar." "Meydana karşı oturmayalı seneler oluyor. Bir sonrakine bineriz ya da vapur yerine motora binelim, hem daha yakın değil mi?" "Seçeneğim varsa vapur diyenlerdenim ben Hocam." "Peki Kemal, kırmayayım seni. Hesap bende ama." "Aman Hocam, onca sene sonra gelmişsiniz İstanbul'a. Hesabın lafı mı olur."  "Meydanın yeni düzenlemesi iyi olmuş. Eskiden keşmekeşti burası. Otobüsler, minibüsler, yürüyecek yol bulunmazdı." "Bence de iyi oldu böylesi. Trafik sıkışıyor, ama eski...