Vapur hafifçe sallanıyor, İstanbul’un ışıkları suya düşerken düşüncelerim kendi başına dolaşıyor. Hayat da öyle değil mi zaten? Bir plan yaparsın, saatini ayarlarsın, ama rüzgâr, dalga, bir anlık tesadüf her şeyi alt üst eder. Kimseyi suçlamamak lazım; sadece akışa bırakmak.
Yanımda Kemal bir şeyler söylüyor, ama ben kendi sessizliğimdeyim. Gözlerim bir yöne kayıyor; tanıdık bir yüz mü, yoksa sadece geçmişin gölgesi mi, bilemiyorum. Zaman tuhaf bir şekilde yoğunlaşıyor, rüzgâr ve suyun uğultusu birer fon müziği gibi.
“Plan yapmayı sevmem,” diye geçiriyorum içimden. “Plan yapsan da işler başka türlü gider, yapmasan da.” Belki de bazı şeylerin anlamı yoktur. Belki bazı bakışlar, sadece hissedilir, adı konmaz.
Kemal tekrar soruyor: “Hocam, çay mı kahve mi?” Sesi uzaklaşıyor, ben hâlâ bakışların etkisindeyim. İçimde eski bir tanıdıklık hissi var, ama ne kadar güvenilir, bilmiyorum. Belki sadece geçmişin yankısı. Belki de hiçbir anlamı yok.
Derin bir nefes alıyorum. Vapur, diğer yolcular, İstanbul’un ışıkları… Hepsi aynı, hepsi farklı. Sıradan bir akşam gibi başlamıştı, ama şimdi bir anlığına farklı bir anlam kazanıyor. Akışına bırakmak, işte hayatın en güzel yanlarından biri.
Yorumlar
Yorum Gönder