"18.45'e binmeyiverirsin sen de", senin için demesi kolay elbet. Mendebur suratlı. Evin iki adım mesafede. Benim gibi önce vapur, sonra metro, ardından minibüs yap da göreyim.
Hafif bir esinti Boğaz'ın sularını dalgalandırıyor. Güneş tarihi yarımadanın üzerinde batmaya hazırlanırken, yılların hoyratlığına meydan okuyan İstanbul silüeti, tüm görkemiyle ters ışıkta ortaya çıkıyor. Vapur hafta içi akşamlarının alışılmış kalabalıklığı ile yola koyuluyor. Yaz aylarında öğrencilerin yerini turistler aldığı için vapurun toplam nüfusu pek değişmiyor.
Neyse, sade kahve ve sodamı alayım, sonra oturacak bir yer bulurum. Bu akşam sıra daha mı az yoksa ben mi alıştım. Siparişimi verirken Boğaz'ı ortalamış olurduk, oysa bugün iskeleden yeni ayrıldık.
"İyi akşamlar, Türk kahvesi ve sade soda alabilir miyim?"
"Kahve de sade mi olsun?"
"Evet, lütfen. Kusura bakmayın, söylemeyi unuttum."
"Ne kusuru. Tutarı görünce kartınızı okutabilirsiniz."
"Teşekkürler."
Kahvemi almak için büfenin yanında beklemeye başlıyorum. Hem etrafı izliyor hem de oturacak bir yer arıyorum. İki sıra arkamdaki adamın tipi tanıdık geliyor. Saçı daha fazla olsa, gözündeki gözlüğü çıkartsam... O olabilir mi? Bunca sene sonra, burada, aynı gemide?
Yirmi sene önce gene Beşiktaş - Kadıköy vapurunda tanıştığım ve deli dolu bir yaz yaşadığım Ergin, bir kez daha bu vapurda mı?
"Kahveniz hazır hanımefendi."
Yorumlar
Yorum Gönder